
Sertap Erener

Sertab Erener 1964 yılında doğdu. İlk ve orta öğreniminin ardından İstanbul Devlet Konservatuvar'ında eğitimine devam etti. Gelecek vaad eden bir soprano olması ve müziğe olan tutkusu ile 6 yıllık eğitiminde farklılığını ispatladı. Mezun olduktan sonra çeşitli gruplarda vokalistlik yaparak profesyonel müzik hayatına başladı. 1990'ların başında Sezen Aksu'nun deadesteğiyle adını duyurmaya başlayan Sertab Erener'in 1992'de ilk albümü Sakin Ol yayınlandı. Ardından 1994'de Lal ve 1996'da Sertab Gibi geldi. Bu ilk üç albümüyle toplam 2,5 milyon satan Sertab Erener Türkiye'nin en gözde şarkıcılarından biri haline geldi. Sertab Erener adı birçok uluslararası üne sahip isimle de birlikte anılmaya başlandı. Jose Carreras ile birlikte yaptığı düetle klasik müzikte de iyi bir yorumcu olduğunu gösterdi. Sertab Erener 1999 yılında dördüncü albümü Sertab'ı çıkararak Türkiye listelerinde 1. numaraya yerleşti. Aynı dönemde Porto Riko'lu sanatçı Rick Martin, Sertab'la yaptığı düete albümünün Ortadoğu baskısında yer verdi.
Acelya Akkoyun

Athena

Hakan ve Gökhan Özoguz kardeslerin müzik yapma sevdasina kapildiklari 1987 yili Athena macerasinin baslangiç noktasi olarak kabul edilebilir aslinda. O dönemde henüz 11 yasinda olan ve okul hayatindan pek haz etmeyen Hakan ve Gökhan ex-Pentagram gitaristi Ümit Yilbar’dan gitar dersleri almak suretiyle çalismaya basladilar ve ardindan da Akmar Pasaji’na ilanlar asarak grubu tamamlayacak bas gitarist ve davulcu arayisina giristiler.Çalismalarini ilk etapta iki kisi devam ettiren Gökhan ve Hakan kardeslerilk yillarda aralarina katilan birtakim arkadaslariyla stüdyo ve aletler kiralayarak çalismaya basladilar. Akmar Pasaji’nda tesadüfen karsilarina çikan bir ilanla hem bir isim hem de grubu tamamlayacak bas gitarist ve davulcu bulmus oldular.O dönemde D.R.I, S.O.D, Nuclear Assult, Slayer, Megadeth ve Metallica gibi gruplardan heyecan duyan grup, 4 sarkidan olusan ve hardcore trash sound’lu ilk demolarini da kaydetmeyi basardilar. Fakat bas gitarist ve davulcu problemi halen devam etmekteydi. Grubun ilk ciddi kadrosu süregelen pek çok degisikligin ardindan nihayet 1990’da sekillenebildi, Gökhan ve Hakan, Turgay Gülaydin (davul) ve Asrin’in (bas gitar) katilimiyla çalismalara hiz verdiler.Söz konusu kadro ilk kez Bilsak Rock Cafe’de seyirci karsisina çikti. Göztepe Parki’nda Bulutsuzluk Özlemi ve Erkin Koray’in alt grubu olarak çiktiklari konser ise Athena’yi yerel müzik ortamlarina tanitan ilk ciddi etkinlik oldu. Bu siradayedi sarkidan olusan demo “Punished Society” kaydedildi. Athena, 14 Haziran 1992’de Türkiye’ye konser vermeye gelen ilk yabanci topluluklardan biri olan Alman thrash devi Tankard’a alt grup olarak Bostanci Kültür Merkezi’nde sahne aldi. Basarili performansiyla adindan söz ettiren grup, bu sayede adini daha genis kitlelere ulastirmayi da basardi.1993yilindathrash sound’lu ilk albüm “One Last Breath” piyasaya sürüldü. Albüm piyasaya sürülmeden kisa bir süre önce bas gitarist Asrin Tuncer gruptan ayrilmisti. Albümdeki tüm baslar Hakan Özoguz tarafindan çalindi. Bu arada Asrin’in yeri Ozan Karaçuha tarafindan dolduruldu. 1994 yazi Athena tarihinde son derece önemli bir yerde duran ve gruba yeni kapilar açan bir dönem olarak bilinir. Bu dönemde Marmariste hizmet veren Barfendi adli barda canli müzik programina start veren Athena; hardcore, punk ve ska agirlikli sovlarinda Madness, Busters, The Specials, Bad Manners, Clash, RATM, The Cure ve Sex Pistols seklinde uzayip giden genis bir yelpazeden olusan play-list’leri ile seyircilerin kisa sürede ilgisini çekmeyi basardi.Basarili grup “Holigan” kasetinin çalismalarina 1997’de basladi. Bu dönemde plak sirketleri Türkiye’deki dinleyici kitlesi için çok yeni bir tür oldugu için albümü yayinlamaya yanasmiyorlardi. NR1 ise alternatif projelere sans veren bir plak sirketiydi dolayisiyla Athena’ya sans verildi ve sirketin ilk müzik projesi “Holigan” oldu. Albüm 1998 baharinda piyasaya sürüldü ve galasi Captain Hook’ta yapildi. Albümden yayinlanan video’lardan biri olan ‘Tarlaya Ektim Sogan’in çekimleri de yine Captain Hook’ta Athena’nin sahne aldigi Cumartesi gecelerinden birinde çekildi, mekanin atmosferi videoda birebir yansitildi. 1999’da sonlanan Athena programindan kisa süre sonra Captain Hook da kapilarini kapatti.Captain Hook macerasi sonlanmisti ama Athena için yeni bir sayfa açilmis, “Holigan” albümü ülke çapinda büyük yanki uyandirmayi basarmisti. Plak sirketleri tarafindan üretilen teorilerinin aksine ska sound’u Athena’nin sarkilariyla ülkemizde büyük ilgi gördü ki bunun en bariz kaniti albümle ayni adi tasiyan ‘Holigan’ adli sarkinin sporla da özdesleserek bir mars misali yediden yetmise ulasmayi basarmis olmasiydi.Athena 1999’da “Holigan” albümünü piyasaya sürüldükten kisa bir süre sonra genis kapsamli Türkiye turnesine basladi. Turnenin önemli anlarindan biri olarak kabul edilen Istanbul Açikhava Konserinin ardindanAthena Ali Samiyen Stadyumu’nda gerçeklesen ve kariyerlerinin en önemli performanslarindan biri olan Rolling Stones konserinde alt grup olarak sahne aldi. Ayni yil yeni albüm çalismalarina hiz veren Athena anlasmazliklar sebebiyle NR1 Ile yollarini ayirdi. “Tam Zamani Simdi” 1999 Kasim ayinda Universal etiketiyle piyasaya sürüldü. Albümün yayinlanisindan hemen sonra Taksim Meydani’nda gerçeklesen Milenyum Konseri’nde sahne alan grup yeni yili kutlayan binlerce kisiye unutulmaz anlar yasatti. Söz konusu konser NTV ekranlarindan canli olarak yayinlandi.Almanyanin Köln sehrinde her yil düzenlenen Popkomm Festivali’ne davet edilen Athena Alman seyircinin çogunlukta oldugu etkinlikte basarili bir performans sergiledi. Sehrin belli yerlerinde kurulan sahnelerde farkli gruplarin sahne aldigi festivalde Athena, Beastie Boys gibi dünya çapinda nam salan gruplarla es zamanli olarak çaldi. Athena performansi Almanyanin önde gelen radyo istasyonlarindan biri olan WDRdan canli olarak yayinlandi. Bu festivaldeki basarili performansin akabinde Athena Almanyadan yeni bir teklif daha aldi.Yeni Almanya konserleri 2001 yilinda bu kez 3 farkli sehirde gerçeklesti. Athena’nin bar programlarinda sarkilarini icra ettigi ünlü Alman ska grubu The Fritzüç konser boyunca Athena öncesi sahne aldi. Iki grup konserler esnasinda birlikte performans sergileme sansina da ulastilar.Üç konserlik Almanya turnesi akabinde öncü ska label’i Pork Pie Records Athenayi Avrupa genelinde piyasaya sürülen World Of Ska adli compilation serisinin 11. albümüne aldi. Athena söz konusu toplamaya “Holigan” albümünde yer alan ‘Devam Bosver’ adli sarkiyla katildi.Athena, kariyerinin önemli anlarindan biri de ülkemizin marsi haline gelen ve büyük yanki uyandiran ’12 Dev Adam’ projesi oldu. Milli Takim için bir mars yazilmasini talep eden Basketbol Federasyonu, Holigan ekolü dolayisiyla bu isin altindan kalkabilecek en uygun ismin Athena olduguna karar verdi. Alinan kararin ne kadar isabetli oldugu 12 Dev Adamin ülke genelinde yarattigi büyük yankinin ardindaniyice anlasilmis oldu. Sarki ülkemizde oldugu kadar Avrupada da büyük yanki uyandirdi, Basketbol Milli Takiminin 2. geldigi Avrupa Sampiyonasi’na katilan diger Avrupa ülkelerinin basin organlari 12 Dev Adam sarkisinin takima verdigi güçten bahsetti.Milli Takim’in Avrupa Sampiyonasindaki basarisina büyük katkisi oldugu düsüncesiyle Basketbol Federasyonu Athenayi ödüllendirdi ve gruba da bir kupa sundu. Bu arada 12 Dev Adam Tam Zamani Simdi albümüne eklendi ve albümün yeni kopyalari piyasada bu formatta yer aldi. Athena, Avrupa Sampiyonasindan sonra Dünya Sampiyonasi için Amerika’ya dogru yol almadan önce Macera adli sarkiya video çekme karari aldi. Videonun Amerikada çekilmesine karar verildi fakat 11 Eylül faciasi sebebiyle söz konusu proje gerçeklestirilemedi. 2001 yili sonlanirken Athena kadrosunda birtakim degisiklikler meydana geldi, gruptan ayrilan Ozan Karaçuha ve Turgay Gülaydin’in yerine 2002 yili basinda yeni elemanlar Canay Cengen (bas) ve Dogaç Titiz (davul) Athena kadrosuna dahil oldular ve yeni albüm çalismalarina baslandi. Ancak baslangiçta ortada yeni albüme ait hiçbir materyal yoktu. Subat ve Mart aylari ise gece gündüz stüdyoda geçti, Athena simdiye kadar hiçbir albüm hazirlik döneminin bu kadar sancili geçmedigini söylüyor. Athena Nisan ayinda yeni albüm Her sey Yolundayi piyasaya sürdü. Albüm Öpücük videosu ile tanitildi. Grup daha sonra bu kez Dünya Sampiyonasi sebebiyle Milli Takim ile birlikte Amerikaya uçtu.2003’ün ilk aylarinda dünya genelinde büyük rahatsizlik yaratan Irak Savasi için ülkemizde Mor Ve Ötesi tarafindan baslatilan ve grup tarafindan yazilan ‘Savasa Hiç Gerek Yok’ sarkisiyla desteklenen savas karsiti projede pek çok müzisyenle birlikte Athena da yer aldi. Devlet Opera ve Balesi Modern Dans Toplulugu ve kareografyönetmen Beyhan Murphy tarafindan Mayis ayinda sahneye konulan dev proje “SehirOrman”da konuk müzisyen olarak yer alan Athena, H2000 Festivali’nin son gününde ana sahnede Starsailor öncesi sahne aldi.Ünlü grup, 49. Eurovision Sarki Yarismasinda Türkiyeyi temsil edecek. TRTden yapilan açiklamaya göre, 15 Mayis Cumartesi günü Istanbulda yapilacak olan 49. Eurovision Sarki Yarismasi için Athenanin hazirlayacagi üç eser bir televizyon programi ile kamuoyuna sunulacak. Televoting sistemi ile halk tarafindan yapilacak degerlendirme sonrasinda 49. Eurovision Sarki Yarismasinda Türkiyeyi temsil edecek eser belirlenecek.
Ata Demirer
1991 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi Devlet Konservatuarı Türk Müziği bölümünü kazandı. İlk kez 1995 yılında "Komik Para" adlı oyunla tiyatro sahnesinde kendini gösterdi.
Oynadığı FilmlerVizontele Tuuba (2003) Neredesin Firuze (2003) Kısık Ateşte 15 Dakika (2006)
Oynadığı Televizyon DizileriTatlı Hayat Avrupa Yakası
GösterileriTek Kişilik Dev Kadro
Televizyon ProgramlarıKorsan TV
AlbümleriMakara
Armagan Caglayan

08.04.1966 tarihinde İstanbul'da doğdu. Çocukluğu ve gençliği Hereke'de geçti. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde, yüksek lisans eğitimini ise İstanbul Üniversitesi Uluslar arası İlişkiler bölümünde tamamladıktan sonra yine aynı üniversitede İşletme Fakültesi Yönetim Organizasyon Anabilim Dalı’nda doktora programına başladı.Avukatlık stajını Kocaeli barosunda tamamladıktan sonra avukatlığı bırakıp İstanbul’a geldi. Medyapım’ın kurulduğu bir esnada arkadaşının da yardımıyla hazırlık elemanı olarak işe başladı,kısa süre içerisinde editörlüğe kadar yükselip genel müdür yardımcılığı görevini üstlendiği dönemde 11 yıldır çalıştığı Medyapım’dan ani bir kararla ayrıldı. Med Yapım'da çalıştığı dönemde Bülent Ersoy Show, Huysuz Show, Hülya Avşar Show, Şans Kapıyı Çalınca, Şahane Pazar, Kim 500 Milyar İster, Ünlüler Çiftliği gibi birçok başarılı yapıma editoryal koordinator olarak imzasını attı.2003 yılında ise bütün Türkiye'yi sarsan Popstar yarışmasının jüri üyesi olarak kamera arkasından ekran önüne hızlı bir geçiş yaptı. Son dönemlerde ekranlarımızda sık sık görmeye alıştığımız reality showların çıkardığı ilk ve tek star olma ünvanını yıllardır kimseye kaptırmadı. Bu sırada Finansbank ile Avea markalarının reklamlarında; Belalı Baldız ve İmkansız Aşk adlı dizilerde konuk oyuncu olarak oyunculuk yeteneğini gösterme fırsatı buldu. 2004-2005 yılları arasında Hürriyet Gazetesinin Kelebek ekinde köşe yazarlığı yapmaya başladıktan bir süre sonra son zamanlarda Türkiye’de en çok konuşulan röportajların altına da imzasını attı.Hürriyet gazetesinden ayrıldıktan sonra röportajlarına Esquire dergisinde devam etti. Aynı zamanda Dishy dergisinde de Tortu Takvimi adında bir köşe hazırladı. Medyapım’dan ayrıldıktan sonra görevine Doğan TV bünyesinde yer alan D Production yapım şirketinde prodüksiyonlardan sorumlu direktör olarak devam etti. Son ütücü, Deniz Akkaya ile Top Model Türkiye ve Büyük Teklif adlı programların yapımcılıklarını üstlendi. 2006 yılı yaz döneminde Star Tv ekranlarında başlayan programı “Son Ütücü” ile belki de kimsenin inanamayacağı kadar büyük bir başarıya imza attı ve adı kısa sürede en iyi talk-showcular ile birlikte anılmaya başlandı. 2006 yılının bitmesiyle birlikte D Production’da ki görevinden ayrıldı ve “Son Ütücü” programı da ekranlara bir süreliğine veda etti. Türkiye'nin en başarılı televizyon yapımcılarından biri olan Armağan Çağlayan şu an İstanbul Kültür Üniversitesi Sanat ve Tasarım Fakültesinde araştırma görevlisi olarak İletişimde Yaratıcılık dersi vermekte ve çok yakında süpriz projeleriyle sizlerin karşısına çıkmak için geceli gündüzlü çalışmalarına devam etmektedir. http://upload.wikimedia.org/wikipedia/tr/7/72/Dergim.jpg Armağan Çağlayan Resmi Web Sitesi, "digital dergi" formatıyla hazırlanan her ay yeni bir sayısı basılıyor... Kültür,sanat ve magazinsel haberlere parmak basıyor...Ayrıca Armağan Çağlayan hakkında birçok güncel bilgiye sahip olabileceğiniz site her ay'ın 1'inde güncellenmektedir. Hazırlanan zengin içeriğiyle Armağan Çağlayan ile ilgili merak ettiğiniz ve öğrenmek istediğiniz bir çok bilgiye www.armagan-caglayan.com adresinden ulaşabilirsiniz...
Kenan Imirzalioglu

18 HAZİRAN 1974'TE Ankara'nın Bala İlçesi'ne bağlı Üçem Köyü'nde çiftçi olan Yıldız ve Mustafa İMİRZALIOĞLU ailesinin 3 çocuğundan en küçüğü olarak dünyaya geldi. Ablası'nın adı Yasemin, abisinin adı Derviş (Makina Mühendisi).Kenan İMRZALIOĞLU'nun hep merak edilen soyadı "bey" anlamına gelen mirza kelimesinden türemiş . Soyu Akkoyunlu Devleti Hükümdarı uzun Hasan'a dayanan Kenan İMİRZALIOĞLU'nun dedesi Mir Mustafa; Atatürk'ü evinde ağırlamış.
12 yaşına kadar Üçem Köyü'nde kalan İMİRZALIOĞLU 12 yaşına gelince orta ve lise öğreninmi için Ankara'ya teyzesinin yanına gelmiş, ortaokul ve liseyi Ankara'da okumuş. Okulunda çok başarılı olan Kenan İMİRZALIOĞLU ayrıca okulun basket takımında oynayan İMİRZALIOĞLU lisede boyunun 1.85 cm olmasından dolayı boyuna uygun kız bulamadığından boy uzamasının sebebini basket bol zannedip basketi bırakmış.(Tabi sonradan basketin boy uzatmadığını öğrenip üzülüyor.) Lise son sınıftayken işi biraz haylazlığa vuran Kenan İMİRZALIOĞLU ilk girişte üniversiteyi kazanamamış ve köyüne dönüp hem babasına yardım etmiş hem 2.sene için üniversiteye hazırlanmış.
2. girişinde Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü'nü kazanmış ve okumak için İstanbul'a gitmiş. Okulunda sevilen Kenan İMİRZALIOĞLU'nun üniversitedeyken Bilge isimli bir kızla arkadaşlığı olmuş ve okulda örnek çift gösterilmişler fakat sonra bilinmeyen bir nedenle ayrılmışlar. Okulda kendisini yakışıklı bulan tüm arkadaşlarının manken ol ısrarına bir türlü kulak asmamış fakat en sonunda Murat UNCU isimli arkadaşının "Mutlaka mankenlik yapmalısın, Türkiye'nin en iyi mankeni olursun" lafıyla ciddi anlamda gaza gelen İMİRZALIOĞLU "Haydi gideyim bir ajansa" demiş, anlaşma yapmış ve mankenlik yapmaya başlamış 95'te. (Bu arada Murat UNCU isimli arkadaşının üzerinde çok emeği olduğunu söylüyor.")
Sonra bir yandan okulu devam ederken bir yandan da dostları yarışmaya katılması konusunda O'nu yönlendirmeye başlamışlar, fakat o kendini hazır hissetmediğini söylemiş ve 1.5 sene beklemiş yarışmaya girmek için. Daha sonra BEST MODEL OF TURKEY'in elemeleri olmuş, katılmış ve 4000 kişinin arasından ilk 20'ye seçilmiş, sonra Türkiye Finali olmuş ve orada 1. seçilmiş. Daha sonra 1. olduğu için BEST MODEL OF THE WORLD'e katılmış, oradada 1. olmuş ve ilk defa bir Türk Erkeği BEST MODEL OF THE WORLD olmuş.
Yarışmadan iki ay sonra dizi teklifleri başlamış. Fakat o diğer dizilerde sadece yakışıklı bir adam arandığı için hepsini geri çevirmiş. En sonunda yarışmayı izleyen Osman SINAV'ın kardeşi "Deli Yürek" dizisi için aradıkları kişinin Kenan İMİRZALIOĞlu olduğuna karar vermiş ve O'na teklif götürmüş. Fakat İMİRZALIOĞLU'nun; " Ben oyuncu değilim, nasıl böyle birşeyi göze alıyorsunuz"demesi üzerine O'na; "Sana güveniyorum, sende o elektrik, potansiyel var, yeter ki bu işe kelleni koy, git bir hafta düşün kararını ver" karşılığını vermiş. Bunun üzerine Kenan İMİRZALIOĞLU; Osman SINAV'ı sevdiği için "DELİ YÜREK" dizisini kabul etmiş çünkü bu rolün kendisinin karakterine de uyduğunu düşünmüş ve bir hafta sonra "Kellem sizindir, hemen başlayalım" demiş ve "Eğer bu dizide bu dizide oynarsam Yusuf karakterini ben mi canlandıracağım?" demiş ve "Evet" karşılığını alınca teklifi kabul etmiş ve diziye başlamış. Bu dizi O'nun tanınmasını sağlamış ve diziden sonra O'da ne kadar doğru bir seçim yaptığını anlamış. Ve birde dizinin devamı olan bir sinema filmi çekmiş(Deli Yürek Bumerang Cehennemi)
Deli Yürek dizisi dizisi bittikten sonra dil eğitimi için Amerika'ya giden İMİRZALIOĞLU döndüğünde peşpeşe 17 teklif almış fakat o o Uğur YÜCEL'in yazıp yönettiği "ALACAKARANLIK" dizisinin teklifini Uğur YÜCEL'den almış ve senaryoyu okuyarak işin içinde de Uğur YÜCEL gibi kaliteli birinin olması üzerine Uğur YÜCEL ve olgun ŞİMŞEK'le başrolde kamera karşısına geçmiş ve bu dizisi de ses getirmiş. Daha sonra yine aynı kadroyla bu kez yine UĞUR YÜCEL'in yazdığı "Yazı Tura" adlı sinema filminde Olgun ŞİMŞEKle beraber rol almış.
Bu dizisi de bitince kısa bir ara vermiş. Daha sonra yine Osman SINAV 1962 Yılı'nda gösterilen başrollerini; Türkan ŞORAY ve Ayhan IŞIK'ın oynadığı "ACI HAYAT" isimli türk filmini dizi yapmaya karar vermiş ve Kenan İMİRZALIOĞLU ve partneri olarakta Selin DEMİRATAR'a teklif götürmüş. Onlarda kabul etmişler.
Gerisini zaten biliyorsunuz; dizi her Çarşamba Saat: 20:00'da Show Tv'de devam etmekte.
KISA NOTLAR
Kenan İMİRZALIOĞLU 1.90 cm boyunda ve 46 numara ayakkabı giymekteymiş.
Gece hayatını sevmiyor, geceleri fazla dışarı çıkmıyor. Onun yerine evinde kalıp, çayını içerken müzik dinlemeyi yahut kitap okumayı seviyor Eğer çıkarsa sadece yemek yemek için o da her zaman gittiği ve basının olmadığı küçük mütevazı bir yermiş.
Çayı çok seviyor, aşırı derecede çay tiryakisiymiş. Fakat öyle her yerdeki çayı da sevmiyor. En çok sevdiği çay; evde kendisinin hazırladığı özel harmanı varmış.
Ayrıca Kenan İMİRZALIOĞLU uzun zamandır beraber olduğu ALACAKARANLIK DİZİSi'nde kardeşi rolünü oynayan Zeynep BEŞERLER'le birlikte.
12 yaşına kadar Üçem Köyü'nde kalan İMİRZALIOĞLU 12 yaşına gelince orta ve lise öğreninmi için Ankara'ya teyzesinin yanına gelmiş, ortaokul ve liseyi Ankara'da okumuş. Okulunda çok başarılı olan Kenan İMİRZALIOĞLU ayrıca okulun basket takımında oynayan İMİRZALIOĞLU lisede boyunun 1.85 cm olmasından dolayı boyuna uygun kız bulamadığından boy uzamasının sebebini basket bol zannedip basketi bırakmış.(Tabi sonradan basketin boy uzatmadığını öğrenip üzülüyor.) Lise son sınıftayken işi biraz haylazlığa vuran Kenan İMİRZALIOĞLU ilk girişte üniversiteyi kazanamamış ve köyüne dönüp hem babasına yardım etmiş hem 2.sene için üniversiteye hazırlanmış.
2. girişinde Yıldız Teknik Üniversitesi Matematik Bölümü'nü kazanmış ve okumak için İstanbul'a gitmiş. Okulunda sevilen Kenan İMİRZALIOĞLU'nun üniversitedeyken Bilge isimli bir kızla arkadaşlığı olmuş ve okulda örnek çift gösterilmişler fakat sonra bilinmeyen bir nedenle ayrılmışlar. Okulda kendisini yakışıklı bulan tüm arkadaşlarının manken ol ısrarına bir türlü kulak asmamış fakat en sonunda Murat UNCU isimli arkadaşının "Mutlaka mankenlik yapmalısın, Türkiye'nin en iyi mankeni olursun" lafıyla ciddi anlamda gaza gelen İMİRZALIOĞLU "Haydi gideyim bir ajansa" demiş, anlaşma yapmış ve mankenlik yapmaya başlamış 95'te. (Bu arada Murat UNCU isimli arkadaşının üzerinde çok emeği olduğunu söylüyor.")
Sonra bir yandan okulu devam ederken bir yandan da dostları yarışmaya katılması konusunda O'nu yönlendirmeye başlamışlar, fakat o kendini hazır hissetmediğini söylemiş ve 1.5 sene beklemiş yarışmaya girmek için. Daha sonra BEST MODEL OF TURKEY'in elemeleri olmuş, katılmış ve 4000 kişinin arasından ilk 20'ye seçilmiş, sonra Türkiye Finali olmuş ve orada 1. seçilmiş. Daha sonra 1. olduğu için BEST MODEL OF THE WORLD'e katılmış, oradada 1. olmuş ve ilk defa bir Türk Erkeği BEST MODEL OF THE WORLD olmuş.
Yarışmadan iki ay sonra dizi teklifleri başlamış. Fakat o diğer dizilerde sadece yakışıklı bir adam arandığı için hepsini geri çevirmiş. En sonunda yarışmayı izleyen Osman SINAV'ın kardeşi "Deli Yürek" dizisi için aradıkları kişinin Kenan İMİRZALIOĞlu olduğuna karar vermiş ve O'na teklif götürmüş. Fakat İMİRZALIOĞLU'nun; " Ben oyuncu değilim, nasıl böyle birşeyi göze alıyorsunuz"demesi üzerine O'na; "Sana güveniyorum, sende o elektrik, potansiyel var, yeter ki bu işe kelleni koy, git bir hafta düşün kararını ver" karşılığını vermiş. Bunun üzerine Kenan İMİRZALIOĞLU; Osman SINAV'ı sevdiği için "DELİ YÜREK" dizisini kabul etmiş çünkü bu rolün kendisinin karakterine de uyduğunu düşünmüş ve bir hafta sonra "Kellem sizindir, hemen başlayalım" demiş ve "Eğer bu dizide bu dizide oynarsam Yusuf karakterini ben mi canlandıracağım?" demiş ve "Evet" karşılığını alınca teklifi kabul etmiş ve diziye başlamış. Bu dizi O'nun tanınmasını sağlamış ve diziden sonra O'da ne kadar doğru bir seçim yaptığını anlamış. Ve birde dizinin devamı olan bir sinema filmi çekmiş(Deli Yürek Bumerang Cehennemi)
Deli Yürek dizisi dizisi bittikten sonra dil eğitimi için Amerika'ya giden İMİRZALIOĞLU döndüğünde peşpeşe 17 teklif almış fakat o o Uğur YÜCEL'in yazıp yönettiği "ALACAKARANLIK" dizisinin teklifini Uğur YÜCEL'den almış ve senaryoyu okuyarak işin içinde de Uğur YÜCEL gibi kaliteli birinin olması üzerine Uğur YÜCEL ve olgun ŞİMŞEK'le başrolde kamera karşısına geçmiş ve bu dizisi de ses getirmiş. Daha sonra yine aynı kadroyla bu kez yine UĞUR YÜCEL'in yazdığı "Yazı Tura" adlı sinema filminde Olgun ŞİMŞEKle beraber rol almış.
Bu dizisi de bitince kısa bir ara vermiş. Daha sonra yine Osman SINAV 1962 Yılı'nda gösterilen başrollerini; Türkan ŞORAY ve Ayhan IŞIK'ın oynadığı "ACI HAYAT" isimli türk filmini dizi yapmaya karar vermiş ve Kenan İMİRZALIOĞLU ve partneri olarakta Selin DEMİRATAR'a teklif götürmüş. Onlarda kabul etmişler.
Gerisini zaten biliyorsunuz; dizi her Çarşamba Saat: 20:00'da Show Tv'de devam etmekte.
KISA NOTLAR
Kenan İMİRZALIOĞLU 1.90 cm boyunda ve 46 numara ayakkabı giymekteymiş.
Gece hayatını sevmiyor, geceleri fazla dışarı çıkmıyor. Onun yerine evinde kalıp, çayını içerken müzik dinlemeyi yahut kitap okumayı seviyor Eğer çıkarsa sadece yemek yemek için o da her zaman gittiği ve basının olmadığı küçük mütevazı bir yermiş.
Çayı çok seviyor, aşırı derecede çay tiryakisiymiş. Fakat öyle her yerdeki çayı da sevmiyor. En çok sevdiği çay; evde kendisinin hazırladığı özel harmanı varmış.
Ayrıca Kenan İMİRZALIOĞLU uzun zamandır beraber olduğu ALACAKARANLIK DİZİSi'nde kardeşi rolünü oynayan Zeynep BEŞERLER'le birlikte.
Gulse Birsel

Gülse (Şener) Birsel, gazeteci, yazar, oyuncu.
11 Mart 1971'de İstanbul'da doğdu. Beyoğlu Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra, Boğaziçi Üniversitesi'nde ekonomi okumaya başladı. Üniversitenin ikinci yılında Aktüel dergisine muhabir olarak girdi. 1994'te Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun oldu ve ABD''ye gitti. New York'ta Columbia Üniversitesi Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı.1996'da Türkiye'ye dönen Gülse Birsel, üç ay boyunca ATV'de kahvaltı bülteninin dış haberlerini yazdı. Ardından Esquire dergisinin yayın yönetmeni oldu. Bir yıl bu görevi sürdürdükten sonra Harper's Bazaar dergisinin yayın yönetmenliğine geçti. Bu arada Bazaar Gelin ve Orange dergilerini çıkarttı. 2001 ve 2002 yıllarında Harper's Bazaar, FHM, House Beautiful ve Gezi dergilerinin yayın danışmanlığını yürüttü.
ATV'de yayımlanan Avrupa Yakası adlı dizinin yazarı ve oyuncusudur. Cumartesi ve pazar günleri Sabah gazetesinde yazmaktadır. Bir dönem g.a.g. adlı TV programının metin yazarlığı ve sunuculuğunu yapmıştır. Mart 2003'te gazete yazıları ve bazı g.a.g. metinlerinden oluşan Gayet Ciddiyim adlı kitabı yayımlandı. 2004'te "Hâlâ Ciddiyim", 2005 yılında ise "Yolculuk Nereye Hemşerim?" adlı kitapları yayımlandı. Yazdığı üç kitap da Çok Satanlar arasında yer almıştır.
Arzu Erdoğan'ın Tempo dergisi için yaptığı 11.03.2003 tarihli Gülse Birsel röportajı.
• Hep oyuncu olmak istemişsiniz ama ekonomi okumuşsunuz. Neden böyle bir şey yaptınız? Çünkü bütün arkadaşlarım Boğaziçi'nin işletmesine ve ekonomisine girmeye çalışıyordu. Çok popülerdi o yıllarda. Annem, babam da çok istedi. Galiba dolduruşa geldim ve "Tabii ya, ben girerim Boğaziçi'ne, manzaraya karşı arkadaşlarımla eğlenirim, bir taraftan da konservatuvarda yarı zamanlı oyunculuk okurum" dedim ve çok yanıldım. Çünkü o sene ya da ondan önceki sene tiyatro bölümünden yarı zaman kalkmış. Ben de tiyatro okuyamadığımla kaldım.
• Yani oyuculuk hevesi içinizde kaldı...
Maalesef. Zaten üniversitenin ikinci senesinde gazeteciliğe başlayınca oyuncu olmaktan biraz vazgeçtim. "Bu iş tam bana göre, buldum mesleğimi" dedim. Okul bittikten sonra, oyunculuk değil, ama içinde dramatik kurgusu olan bir şeyler yapma isteğim depreşti. Çünkü artık bir işim vardı, okulumu bitirerek ailemi de mutlu etmiştim. Bir hayat kararı olarak değil; ama kendimi mutlu etmek için, hayatım boyu görmek istediğim şehir New York'a gittim ve Colombia Üniversitesi'nde mastır programına başladım.
• Tam olarak ne okudunuz Colombia Üniversitesi'nde?
Üniversitenin sinema mastırı içinde yönetmenlik, oyunculuk, senaryo yazarlığı, tarih, teori ve eleştiri gibi dersleri olan bir program. İki yıl hepsinden azar azar okutturuluyor. Ama ikinci yıl birini seçip, tezini ondan veriyorsun ve o bölümden mezun oluyorsun. Oyunculuk dersleri de aldık. Ama o kadar teknik falan değildi. Çok temel oyunculuk prensipleriyle tanışmak için hazırlanmış derslerdi. Hafta üç saat görüyorduk. Ucundan kıyısından oyunculuğa aşina oldum. Benim isteğim senaryo yazarlığıydı, ona yoğunlaştım. Dönüşte de sinemayla ilgili bir şey yapmak aklıma gelmedi. İşim hazırdı. Eski patronumla konuşur konuşmaz bana bir derginin yayın yönetmenliğini teklif etti. Ben de yeniden dergiciliğe başladım.
• Şimdilerde bir diziye başladınız, görünen o ki, içinizdeki oyunculuk arzusu bitmemiş...
Galiba. Bana daha önce de oyunculuk teklifleri gelmişti. TRT için yapılacak dizilerdi, ama ikisi de dramaydı ve ben kabul etmedim. Çünkü kendimi drama hazır hissetmedim. Bana komedi biraz daha yakın geldi. 'G.A.G.'da kakara kikiri yaptıktan sonra, birden insanların beni çok ciddi bir karakterde, duygusal laflar ederken görmesi biraz yadırganır diye düşündüm. O yüzden sit-com daha yakın geldi. Ekibe güvendim, 'Çocuklar Duymasın' dizisinin ekibiyle çalışıyorum.
• Konusu nasıl?
Bana çok aykırı bir rol değil. O yüzden rahatım. Şehirli, genç, akademisyen, çağdaş bir kadın. Çok genç yaşta bir evlilik yapmış. Bu evlilikten 10 yaşlarında bir çocuğu var. Ama hemen boşanmışlar. Çünkü ilk kocası son derece çapkın ve serseri ruhlu bir adam. Çocuk nedeniyle sürekli görüşüyorlar, adam eve gidip geliyor. Kadın ikinci kez evleniyor. İkinci koca da akademisyen, Avrupai, Batılı, titiz yani ikinci kocanın tam negatifi bir adam. Tabii ki iki adam birbirlerini görür görmez nefret ediyorlar. Fakat çocuk üzülmesin, evdeki ahenk bozulmasın, çocuğa mutlu bir aile ortamı sağlayalım diye birbirlerini idare etmek zorundalar. Buradan bir elektrik ve gerginlik çıkıyor, bu da komediye dönüşüyor.
• Kameraya 'G.A.G.'dan alışkınsınız, ama karşısında oynamak nasılmış?
Son derece kazık bir şey. Tabii ki çok hoşuma gitti. Bütün hayatım boyunca bunu istemişim, nasıl hoşuma gitmez. 'G.A.G.'dan çok farklı. Çünkü orada sadece kameraya bakarak konuşuyorsun. Burada kamera dışında her yere bakabilirsin. Kameraya bakınca kesiyorlar. Başka zorlukları var tabii. Ben daha A'sındayım bu işin. Oradaki tecrübeli oyunculardan bir şeyler kapmaya çalışıyorum. Bakalım ne çıkacak? İnşallah beğenirler performansımı.
• Kimler oynuyor?
Birinci koca Levent Özdilek, ikincisi Altuğ Yücel. Çok yetenekli bir oğlum var. Dünyanın en güzel çocuğu, bir lokum. Kızıl kahve saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli, kalkık burunlu bir İsveçli gibi. Çok yetenekli ve 10 yaşında olmasına rağmen profesyonel bir oyuncu. Bir tane hafif çatlak bir ablam var, onu Neslihan Yargıcı oynuyor. Feminist, ama bir taraftan da çok süslü ve hoş, hafif deli.
• Kamera karşısındaki performansınızı nasıl buldunuz?
Ben önce hiçbir şey anlamadım. Nasıl görünüyorum, çok mu büyük oynuyorum, çok mu küçük oynuyorum... Sonra fark ettim ki, tiyatroya çok yakın bir format sit-com. Mimiğinizi, jestlerinizi büyütmeniz lazım. Yavaş yavaş öğreniyorum tabii. Dizinin birkaç parçasını seyrettik, bana "Gayet iyi" diyorlar. Ama onlar benim yüzüme karşı "Gayet kötü" demeyecekleri için, objektif olduklarına inanayım mı, inanmayayım mı bilmiyorum. Eğlenceli bir şey olacağı kesin de 'G.A.G.'daki karizmayı çizdirir miyiz, çizdirmez miyiz onu göreceğiz.
• Sizi bir şekilde tanıyan insanlar soğuk bir kadın olduğunuzu düşünüyorlar. Soğuk musunuz?
Bugünkü performansıma bakmayın, ben aslında daha sempatik bir insanım. Soğukluk görüntüsünün iki sebebi var. Birincisi benim göz yapımla ilgili. Çok sıcak bakmaya çalıştığımda da soğuk bakıyorum, donuk bir tipim. Bu, benim elimde olan bir şey değil. İkincisi de aslında çekingen bir yapım var. İnsanlarla hemen kaynaşamam. Yıllardır iş hayatında daha ciddi şeyler yapmış olmanın verdiği bir alışkanlık belki. Ama güler yüzlüyümdür aslında.
• Oysa 'G.A.G.'a yansıyan yüzünüz daha farklı, daha samimi, daha içten. Hangisi gerçek?
O benim, yakın arkadaşlarımla olduğum halime daha yakın, onların yanında daha laubaliyim. Çok daha soytarı oluyorum, kendimi yoruyorum. 'G.A.G.'daki tabii ki yüzde yüz ben değilim, ama yüzde doksan beş benim.
• Yakında bir de kitabınız çıkıyor galiba.
Evet, mart ayında. Her popüler kadın yazarın yayınevi olan Epsilon Yayınları'ndan çıkıyor. İsmi 'Gayet Ciddiyim'. 300 sayfalık bir kitap. Bölümlere ayırdık, bence çok da komik oldu. Tatiller, uzaylılar, ev hayatı, kadın-erkek ilişkileri gibi günlük hayatta şehirli bir insanın yaşadığı şeyleri bölümledik. Bu bölümlerde de, bu konularda yazılmış yazılar ve 'G.A.G.' metinleri var. Bir araya gelince bence çok eğlenceli bir şeyler çıktı. Sanıyorum insanları eğlendirecek bir kitap.
• Hiç mizah öyküleri yazmayı düşündünüz mü?
Şimdiye kadar hiç kurgulayarak yazmadım, ama olabilir. Bunu bana bir iki hafta önce yayınevi söyledi. Sanıyorum onlar metinleri almadan önce, daha light bir şeyler bekliyorlardı benden. Ama bir cevher görmüşler ki, "Mizah öyküleri, mizah romanları düşünmez misiniz?" dediler, ilk o zaman aklıma geldi. Galiba kendime o kadar güvenmiyorum.
• Oyunculukta iyi eleştiriler alırsanız, gazeteciliği bırakıp kariyerinize oyuncu olarak mı devam edeceksiniz?
Gazeteciliği hiçbir zaman bırakmam. Ama şu anda olduğu gibi formüller olabilir. Yazılarımı da yazarım, oyunculuk da yaparım. Zaten birbiriyle bağlantılı şeyler aslında. Belki iyi hikâye anlatınca insan, iyi bir oyuncu da olur, iyi yazı da yazar. Oyunculuk belki devam eder, belki bir daha hiç yapmayabilirim. Ya da çok bayılabilirim kendime, "Tamam artık, ben oyuncu oldum" da diyebilirim, bilmiyorum.
• Senaryo yazarlığı eğitimi aldığınıza göre, belki bir gün kendi yazdığınız bir oyunda oynarsınız...
Öyle bir hayalim var. Ama ben hayatımda hiçbir şeyi o kadar planlayarak, hedefe kilitlenerek falan yapmadım. Her şey tesadüf oldu benim hayatımda. Bütün okullar, bütün işler, bütün önemli dönemeçler. Hep ayağıma dolandı. İnsan o kadar plan yapmayınca, hem hayal kırıklığına uğramıyor hem de güzel sürprizler oluyor hayatta.

25 Haziran 1941 İstanbul doğumludur.
Annesi İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni olduğundan dolayı ilk enstrümanı piyano oldu. Hatta kendisine sorulduğu zaman:
- "Ben piyano çalmaya nasıl başlamış olduğumu bile bilmiyorum. Bu enstrümanı doğal olarak çalıyorum.Ben gitarcıyım!", der.
Alman Lisesi'nde okurken aynı zamanda konservatuara da devam etti. Gitara başlama tarihi 1956, ilk konser ise (piyanoyla) 29 Aralık 1957 Galatasaray Lisesi'ndedir. O konserdeki repertuarı veriyoruz:
1) Ain't That a Shame - Fats Domino
2) Whole Lotta Shakin' Goin' On - Jerry Lee Lewis
3) Hound Dog - Elvis Presley
4) I'm Walkin' - Fats Domino
5) Don't Be Cruel - Elvis Presley
Bu konser Erkin Koray'ın hayatının büyük bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. O güne kadar Elektronik ve Atom Mühendisi olmak isteyen Erkin, belki kaderin cilvesi, belki de normal netice olarak, kendi tabiri ile "Elektronik Müzik Mühendisi" olur.
O konseri, tam bir ay sonra 25 Ocak 1958 de Eminönü Halkevi, 20 gün sonra Alman ve arkasından Avusturya Lisesi konserleri izler. Ve artık önüne geçilemeyen bir konserler zinciri birbirini takip eder. Gazeteler kendisinden "Rock'n'Roll Kralı" diye bahsediyorlardır artık...
1963 - 65 yılları arası askerlik yıllarıdır. Hava Kuvvetleri Caz orkestrası'nda Gitarist - Solist olarak görevini yapar. Söylediği şarkıların notalarını 14 kişilik orkestraya yazar. "Rock şarkılarını büyük orkestra ile söylemek çok şahane bir olaydı. Neredeyse askere tekrar gideceğim geliyor", diye bahseder o yıllardan...
Askerden sonra "olayı yerinde incelemek" amacıyla doğru Almanya'ya gider. O sırada Beatles'ın da oradan şöhret olmuş olduğu, müziğin kalbinin attığı yer sayılan Hamburg'daki Star Club'da alır soluğu... Her gün en az üç İngiliz grubu çalmaktadır Star Club'da... Onları yakından izler. Bir çoğuyla da tanışır. Amaç Türkiye'de yapılacak olan şeyin hakkını vermektir. Bu arada Hiccups adlı bir Alman Grubu'yla da sahneye çıkmayı ihmal etmez. Ki, daha sonra o grubun basçısı Bernhard Weber'i yanına alarak dönecek ve bu olay Türkiye'de Hard Rock döneminin başlangıcı olacaktır.
Diğer yandan ilk Elektro - Bağlamayı da Şemsi Yastıman'a tarifini vererek yaptırıp, o konuda da bir ilk olur. "Ben sazcı değilim. Saz çalanlara örnek olsun diye yaptım", der ama, sahnede kullanmayı da ihmal etmez.İki yıl sonra, askerden önce yaptığı "Bir Eylül Akşamı" adlı plak (kendi öyle diyor) sayılmazsa, ilk plağını dolduruyor: "Kızları Da Alın Askere - Aşk Oyunu". Onu "Anma Arkadaş, Sana Birşeyler Olmuş, Kendim Ettim Kendim Buldum" gibi 45'lik plaklar takibediyor. (Diskografi bölümünde, çıkmış olan plakların tam listesini bulabilirsiniz)
1971'de Fransa'ya gider, döndüğünde "Yağmur" piyasaya çıkar. 1974'te ise "Şaşkın, Fesuphanallah, Estarabim, Arap Saçı" ile bu sefer başka bir döneme imzasını atar. Sonra uzunca bir yurtdışı seyahati 1975 -1984 yılları arasına rastlar. 1983 yılında Kanada'da bir kız çocuğu sahibi olur. Bu onun dönüş sinyalidir. Çünkü: "Ben çocuğumu en az 18 yaşına kadar Türkiye'de büyütmek isterim", der.
Dönüşten sonra özel durumları yüzünden, "kızı ayağa kalkacak yaşa gelinceye kadar" bir aradan sonra, yine bir İLK'e adını yazdırır: İstanbul Beyoğlu'nda BİLSAK (Bilim, Sanat, Kültür Merkezi) nde ilk Rock Bar açılır.
"Bu da Elli'sinden sonraki ilk ...", diyor kendisi bu işe... Şimdi yüzlerce Rock Bar var Beyoğlu'nda... Orada eşine rastlanmayacak değişik bir formasyonla sahneye çıkar. Önünde klavye ve sırtında gitar...
Her babayiğidin harcı olmayacak bir gösteri yapıyor Erkin Koray sahnede...
HAKKINDA YAZILANLAR
Bir Erkin Koray Kitabı
Münir Tireli, Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları
..varlık yokluk derdini şu kafandan sil bırak densiz işleri de kendini bilgerin şöyle, bir derin nefes al.kaç nefes alacağın var ya, hiç belli değil .-Ömer Hayyam
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
erkin koray'ın hayatı
Yazan: Önder Ergun
Doğu ile batının en "cilveli" buluşma noktalarından biri olan şehri İstanbul da, 1941 yılının 24 Haziran gününde dünyaya gözlerin açtı. Babası Enver, annesi Vecihe *Koray*'dı. Vecihe hanım; *Erkin*' i, İstanbul belediye Konservatuarında sanat hayatına başlamasının bir yıl sonrasında, otuz dört yaşında dünyaya getirdi. Piyanistliği *ilk* zamanlarda icracı olarak sürdürmekteydi. İstanbul şehir orkestrasındaki müzisyenliği dışında solo konserleri de olmuştur. Nedeni meçhul, bu tür çalışmalarını aza indirgedi ve
hayatını konservatuarda öğretmenlik yaparak devam ettirmeye karar verdi.
İşte bu vakitlerde 1943'te *Erkin*' in, Korkut adını verdikleri kardeşi dünyaya geldi. *Erkin*, beşinci yaşını bitirirken annesinden piyano dersleri almaya başlamıştır. Müzikle beraber büyüyen *Erkin*, Alman Lisesinde okumaya başladı. 1955/1956 yıllarında rock müzikle tanıştı. İki arkadaşıyla beraber rock şarkılarını kendi zevklerine göre çalmaya başlayan *Erkin **Koray* bir tanıdıkları sayesinde konser verme imkanı buldular. 1957'nin 29 Aralık günü Galatasaray Lisesinde *ilk* konserini verdi. Bu konser; hem *Erkin **Koray*' ın sahne hayatına start vermiş, hem de Türkiye' deki rock müziğinin miladını belirlemiştir. *Erkin **Koray*' ın Amerikalı bir asker sayesinde *ilk*elektro gitara sahip olması görüşleri arası ihtilaf olsa da "bir rock müzisyeni" olarak elektrikli gitara sahip *ilk* Türkiye Cumhuriyeti müzisyeni olduğunu söyleyebiliriz.
Mühendislik okumayı düşünen *Koray*, müzikle uğraşmaktan daha çok hoşlanıyor ve git gide okuyacağı okulla ilgili düşünceleri değişiyordu. Büyük bir ihtimalle bu yüzden ailesi ile girdiği tartışma sonucu on yedi yaşında evi terk etti. Birkaç konser daha veren *Koray*, 1958 senesinde yoğun iş teklifi almaya başladı.
*İlk* düzenli programına Moda Rainbow Otelinde çıkmaya başladı. Kısa süre sonra Cadde Bostan Gazinosuna transfer oldu. 1959 yılında 18 yaşındaki * Koray*, klüplerden aldığı cazip teklifleri daha iyi değerlendirmek amacı ile *"Erkin Koray Ve Ritimcileri" *adındaki *ilk* grubunu kurdu.*1962* yılında İstanbul, İzmir ve Ankara klüp çevrelerinde popüler bir hale gelmişti ve *
1962*'nin sonlarına doğru *ilk* plağı *"Bir Eylül Akşamı"* adı altında piyasaya çıktı. O dönemde kentli dinleyicinin hiç hoş gözle bakmadığı Türkçe sözlü şarkı formatıyla marjinal bir çalışma olarak karşımıza çıktı ve bu plak Türkiye'nin *ilk* ciddi rock plağı olarak tarihteki yerini almıştır.
1963'ün baharına doğru askere giden *Koray*, askerliğini 1965 yılının sonbaharında Hava Kuvvetleri Caz Orkestrasında gitarist olarak tamamladı. Kendi deyimiyle Avrupa ülkelerine "felsefe ziyafeti" için çıktı. *Koray*, Aralık 1965'deki dönüşünde karşılaştığı önemli bir durum ise Almanya günlerinden beri makas vurdurmamış olduğu saçlarıydı.
*Koray*, 1966 yılına gelindiğinde iki başarısız hamlede bulundu: Bunlardan biri; "Altın Mikrofon" yarışmasıydı, bir diğeri ise; *"Balla Balla"* adında çıkardığı ikinci plağı oldu. Tekrar klüp çalışmalarına dönen *Koray*, Ocak 1967'de *"Erkin Koray Dörtlüsü"* adındaki yeni grubunu kurdu. İstanbul Plak tarafından fark edilen *Koray* 1967 yılında çok tutulan 45'liği "Kızları da
Alın Askere" yi çıkarttı. Bu çıkışı 1967'de piyasaya sürdüğü "Anma Arkadaş" 45'liği ile devam ettirdi. 1968 yılında artık ülke çapında tanınan biri olmuştur.
1968'de tekrar Altın Mikrofon yarışmasına katıldı. *"Çiçek Dağı"* adlı türküyü düzenleyen "*Koray* dörtlüsü" bu yarışmada dördüncü oldu. Bir süre sonra bu grubu dağıtan *Koray* 1969'un yazında, *"YER ALTI DÖRTLÜSÜ" *adı altında yeni bir grup kurdu ve 1969 yılında bu grubuyla *ilk* plağını* "Aşka Dönüyorum" *adıyla çıkarttı. 1970 yılına yaklaştığında grup ikinci plağını
"Yine Yalnızım" gibi aranjman mantığıyla yaptı. Bir sonraki 45'liği ise "Nihansın Dideden" ile artık kimliğini oturtturmuştu. Bu yıllarda kısa zamanda sesini duyuran Orhan Gencebay ile tanıştı. Sentezleme girişimini benimseyen "Senden Ayrı" adlı 45'liğini, daha sonrada "Kıskanırım" adlı 45'liğini çıkarttı. Bu plakta, en çok ilgiyi plağın arka yüzündeki "ilahi Morluk" adlı parça gördü. *Koray* 1971'in Mayıs ayında dönemin ünlü müzik muhabir Arda Uskan ile Fransa'ya gitti.
Fransa'dan dönen *Koray*, *"Erkin Koray Süper Group" *adında yeni bir grup kurduğunu ilan etti. 1971'in Aralık ayında bu grup *ilk* plağını "Yağmur" olarak piyasaya sürdü. *Koray*, bu plakla arabesk tavrını sürdürüyordu. Arka yüzdeki *"aşka inanmıyorum"* parçası bir hayli ilgi görmüştür ve bu albüm 1972 yılının en çok satan 45'liklerinden biri olmuştur. 1972 yılının Şubat
ayında ise "Sen Yoksun Diye" adlı ikinci 45'liği çıkartmıştır. Plağın arka yüzünde dönemin en çok sevilen parçası *"Goca Dünya"* yer alıyordu. 1972 yılında *Erkin **Koray* Süper Group' un tarihe karıştığını açıkladı. Aynı müzikten hoşlanan bas gitaristçisi Özkan Uğur'u alarak *"TER"* adında yeni bir grup kurdu. Bir Orhan Gencebay bestesi olan *"Hor Görme Garibi"* ile grup 45'liğini dinleyicilere sundu, plağın arka yüzünde* "Züleyha" *adında nefis bir sentez parça kaydetmişlerdi.
TER topluluğu 1973'ün sonlarında sessizce dağıldı. Para sıkıntısı çeken *Erkin **Koray* Mayıs 1973'de "Mesafeler" adlı plağını çıkartmıştır ve bu plaktan üç ay sonra *"STOP! ERKİN KORAY"* adlı yeni grubunu kurmuştur.
1974 yılında çocukluk arkadaşı olan Müge ile evlenen *Koray*, *ilk* kez kendi başına çıkıyor ve istediklerini rahatça ortaya çıkartmak istiyordu. 1974'ün Mart ayında çıkarttığı "Şaşkın" 45'liği ile büyük bir yankı uyandırmıştır. Bu plak *Erkin*'in ikinci büyük çıkışı olmuştur. Elektro sazında mucidinin *Erkin **Koray* olduğuna dair yaygın bir kanaat var. 1974'de yapmak istediği bir çalışma ile çıkışı devam etti. *"Elektronik Türküler","Karlı Dağlar","Sır","Hele Yar".* Kısa bir kayıt molasında yaptıkları ilginç *"Korkulu Rüya*"nın ardından *"Fesupanallah*" ve "*Yalnızlar Rıhtımı*" plağın *ilk* yüzünü oluşturuyordu. Plağın arka yüzünde ise Ürgüplü
Refik Başaran'ın ünlü türküsü "Cemalim" yer alıyordu.
1975 senesinde arabesk tarzında çalışmaya yönelen *Koray*, *"Estarabim*" 45'liğiyle devam etti. 1975 hitleri arasına girdi. Avrupa seyahatine devam eden *Koray* 1976 yılının Mayıs ayında "Arap Saçı" adında bir 45'lik daha çıkarttı.
1976 Temmuzunda *Koray*, "*The Great Error*" adı altında bir grup kurdu. Kervan plakla mukavele imzalayan grup *ilk* 45'liğini Ekim 1976'da "Cümbür Cemaat" adıyla çıkardı. Avrupa turnesine giden grup tutunamadı. *Koray*, Haziran 1977'de *"Erkin Koray Tutkusu" *adı altında bir 45'lik daha çıkardı. Eski dostlarının yardımıyla çıkan bu albümde iki güzel parça, enerjisi ve gitar sololarıyla dikkat çekiyordu. İlki *"Allah Aşkına",* ikincisiise *"Varsın Ekmeğimde, Varsın Suyumda, Yalnız Sen Varsın Hasta Ruhumda".* Politik çatışmaların had safhaya ulaşması, can güvenliğinin tehlikede olması nedeni ve ailevi sebeplerden 1977'de eşinden boşandı ve Almanya'ya gitti. 12 Eylül darbesini yurt dışında öğrenen *Koray*, 1981'in sonlarına doğru ülkeye geri
döndü. Temmuz 1982'de *"Benden Sana"* adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünün tutulmamasıyla maddi sıkıntıya düşen *Koray*, Kanada'ya gitti. 1983'ün yazında tekrar ülkeye dönen *Koray*, yeni kaset çalışmalarına başladı. Kayıtları iyi bir stüdyoda yapmak için Almanya'ya giden *Koray*, orada beyin kanaması geçirmiştir. Köln'de tedavisi sürerken 1983 Aralığında yeni *albümü
* "illa ki" piyasaya çıkmıştır. Bu albümde dikkat çeken; *"Deli Kadın","Tek Başına"* gibi iki güzel parça vardı. 1984'de *Koray*, artık TRT ekranlarında görülmeye başladı. 1985'in sonbaharında *"Ceylan"* *albümü* ve*albümü*ayakta tutan *"Çöpçüler"* şarkısı vardı. Bu albümün tutulmasına rağmen korsan kasetçilerden dolayı para sıkıntısı çeken *Koray* H. C. Restaurant adında
bir pizzacıda çalışmaya başladı. 1986 yılının sonbaharında "Gaddar"ı piyasaya sürdü. 1990'lara yaklaşırken gençliğin belirli bir kısmı rock dinlemeye başlıyordu. 1989 yazında *Koray*, en enerjik çalışmalarından biri olan *"Hay Yam Yam*" adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünde *"Hayat Katarı*"da *"Hay Yam Yam"* kadar ilgi görmüştür. 1990 yılında "Müzik beni bırakmadıkça,
benim müziği bırakmam söz konusu olamaz" diyen *Koray*, bu yılda manası üzerinde *"Tamam Artık*" adlı albümünü piyasaya sürdü. Bu albümde eski parçaları da bulunuyordu."Öyle Bir Geçer" ve yeni parçası "Hare Krisha" doğu felsefesinin derin etkisi altında kaldığını gösteriyordu. 1991 senesinde Gülhane Parkında verdiği ateşli konserle, genç dinleyicilerini büyülemişti.
Bu konser *"Tek Başına Konser"* adıyla albüm halinde piyasaya sürüldü. Bu arada 1980'lerin ortalarında söylenmeye başlanan *"Rockın Babası Erkin Koray", "Erkin Baba*" gibi tanımlamalar git gide çoğalıyordu. Bundan sonra dinlenmeye çekilen *Koray*, Haziran 1996'da tekrar döndü. *"Gün Ola Harman Ola"* adıyla bir albüm çıkardı, bu *albümü* kaset ve CD formatında piyasaya
sürüldü. *"Akrebin Gözleri","Öfke","Mezarlık Gülleri"* gibi sert rock parçalarının yanı sıra "*Melek misin?", "Mermer gibi*" hoş ve duygusal parçaları toplamıştı. Bu güzel albümün ardından 1998 yılında *"Devlerin Nefesi"* adlı albümünü çıkarttı. Bu *albümü* çıkartmayı düşünmeyen *Koray*'ın son *albümü* (şimdilik) olmuş oldu.
60 yıllık bir dev. Türkiye rock'ının tartışılmaz ismi *Erkin **Koray*, hala bar programlarına ve zaman zamanda konserlerine devam etmektedir.
11 Mart 1971'de İstanbul'da doğdu. Beyoğlu Anadolu Lisesi'ni bitirdikten sonra, Boğaziçi Üniversitesi'nde ekonomi okumaya başladı. Üniversitenin ikinci yılında Aktüel dergisine muhabir olarak girdi. 1994'te Boğaziçi Üniversitesi'nden mezun oldu ve ABD''ye gitti. New York'ta Columbia Üniversitesi Sinema bölümünde yüksek lisans yaptı.1996'da Türkiye'ye dönen Gülse Birsel, üç ay boyunca ATV'de kahvaltı bülteninin dış haberlerini yazdı. Ardından Esquire dergisinin yayın yönetmeni oldu. Bir yıl bu görevi sürdürdükten sonra Harper's Bazaar dergisinin yayın yönetmenliğine geçti. Bu arada Bazaar Gelin ve Orange dergilerini çıkarttı. 2001 ve 2002 yıllarında Harper's Bazaar, FHM, House Beautiful ve Gezi dergilerinin yayın danışmanlığını yürüttü.
ATV'de yayımlanan Avrupa Yakası adlı dizinin yazarı ve oyuncusudur. Cumartesi ve pazar günleri Sabah gazetesinde yazmaktadır. Bir dönem g.a.g. adlı TV programının metin yazarlığı ve sunuculuğunu yapmıştır. Mart 2003'te gazete yazıları ve bazı g.a.g. metinlerinden oluşan Gayet Ciddiyim adlı kitabı yayımlandı. 2004'te "Hâlâ Ciddiyim", 2005 yılında ise "Yolculuk Nereye Hemşerim?" adlı kitapları yayımlandı. Yazdığı üç kitap da Çok Satanlar arasında yer almıştır.
Arzu Erdoğan'ın Tempo dergisi için yaptığı 11.03.2003 tarihli Gülse Birsel röportajı.
• Hep oyuncu olmak istemişsiniz ama ekonomi okumuşsunuz. Neden böyle bir şey yaptınız? Çünkü bütün arkadaşlarım Boğaziçi'nin işletmesine ve ekonomisine girmeye çalışıyordu. Çok popülerdi o yıllarda. Annem, babam da çok istedi. Galiba dolduruşa geldim ve "Tabii ya, ben girerim Boğaziçi'ne, manzaraya karşı arkadaşlarımla eğlenirim, bir taraftan da konservatuvarda yarı zamanlı oyunculuk okurum" dedim ve çok yanıldım. Çünkü o sene ya da ondan önceki sene tiyatro bölümünden yarı zaman kalkmış. Ben de tiyatro okuyamadığımla kaldım.
• Yani oyuculuk hevesi içinizde kaldı...
Maalesef. Zaten üniversitenin ikinci senesinde gazeteciliğe başlayınca oyuncu olmaktan biraz vazgeçtim. "Bu iş tam bana göre, buldum mesleğimi" dedim. Okul bittikten sonra, oyunculuk değil, ama içinde dramatik kurgusu olan bir şeyler yapma isteğim depreşti. Çünkü artık bir işim vardı, okulumu bitirerek ailemi de mutlu etmiştim. Bir hayat kararı olarak değil; ama kendimi mutlu etmek için, hayatım boyu görmek istediğim şehir New York'a gittim ve Colombia Üniversitesi'nde mastır programına başladım.
• Tam olarak ne okudunuz Colombia Üniversitesi'nde?
Üniversitenin sinema mastırı içinde yönetmenlik, oyunculuk, senaryo yazarlığı, tarih, teori ve eleştiri gibi dersleri olan bir program. İki yıl hepsinden azar azar okutturuluyor. Ama ikinci yıl birini seçip, tezini ondan veriyorsun ve o bölümden mezun oluyorsun. Oyunculuk dersleri de aldık. Ama o kadar teknik falan değildi. Çok temel oyunculuk prensipleriyle tanışmak için hazırlanmış derslerdi. Hafta üç saat görüyorduk. Ucundan kıyısından oyunculuğa aşina oldum. Benim isteğim senaryo yazarlığıydı, ona yoğunlaştım. Dönüşte de sinemayla ilgili bir şey yapmak aklıma gelmedi. İşim hazırdı. Eski patronumla konuşur konuşmaz bana bir derginin yayın yönetmenliğini teklif etti. Ben de yeniden dergiciliğe başladım.
• Şimdilerde bir diziye başladınız, görünen o ki, içinizdeki oyunculuk arzusu bitmemiş...
Galiba. Bana daha önce de oyunculuk teklifleri gelmişti. TRT için yapılacak dizilerdi, ama ikisi de dramaydı ve ben kabul etmedim. Çünkü kendimi drama hazır hissetmedim. Bana komedi biraz daha yakın geldi. 'G.A.G.'da kakara kikiri yaptıktan sonra, birden insanların beni çok ciddi bir karakterde, duygusal laflar ederken görmesi biraz yadırganır diye düşündüm. O yüzden sit-com daha yakın geldi. Ekibe güvendim, 'Çocuklar Duymasın' dizisinin ekibiyle çalışıyorum.
• Konusu nasıl?
Bana çok aykırı bir rol değil. O yüzden rahatım. Şehirli, genç, akademisyen, çağdaş bir kadın. Çok genç yaşta bir evlilik yapmış. Bu evlilikten 10 yaşlarında bir çocuğu var. Ama hemen boşanmışlar. Çünkü ilk kocası son derece çapkın ve serseri ruhlu bir adam. Çocuk nedeniyle sürekli görüşüyorlar, adam eve gidip geliyor. Kadın ikinci kez evleniyor. İkinci koca da akademisyen, Avrupai, Batılı, titiz yani ikinci kocanın tam negatifi bir adam. Tabii ki iki adam birbirlerini görür görmez nefret ediyorlar. Fakat çocuk üzülmesin, evdeki ahenk bozulmasın, çocuğa mutlu bir aile ortamı sağlayalım diye birbirlerini idare etmek zorundalar. Buradan bir elektrik ve gerginlik çıkıyor, bu da komediye dönüşüyor.
• Kameraya 'G.A.G.'dan alışkınsınız, ama karşısında oynamak nasılmış?
Son derece kazık bir şey. Tabii ki çok hoşuma gitti. Bütün hayatım boyunca bunu istemişim, nasıl hoşuma gitmez. 'G.A.G.'dan çok farklı. Çünkü orada sadece kameraya bakarak konuşuyorsun. Burada kamera dışında her yere bakabilirsin. Kameraya bakınca kesiyorlar. Başka zorlukları var tabii. Ben daha A'sındayım bu işin. Oradaki tecrübeli oyunculardan bir şeyler kapmaya çalışıyorum. Bakalım ne çıkacak? İnşallah beğenirler performansımı.
• Kimler oynuyor?
Birinci koca Levent Özdilek, ikincisi Altuğ Yücel. Çok yetenekli bir oğlum var. Dünyanın en güzel çocuğu, bir lokum. Kızıl kahve saçlı, mavi gözlü, beyaz tenli, kalkık burunlu bir İsveçli gibi. Çok yetenekli ve 10 yaşında olmasına rağmen profesyonel bir oyuncu. Bir tane hafif çatlak bir ablam var, onu Neslihan Yargıcı oynuyor. Feminist, ama bir taraftan da çok süslü ve hoş, hafif deli.
• Kamera karşısındaki performansınızı nasıl buldunuz?
Ben önce hiçbir şey anlamadım. Nasıl görünüyorum, çok mu büyük oynuyorum, çok mu küçük oynuyorum... Sonra fark ettim ki, tiyatroya çok yakın bir format sit-com. Mimiğinizi, jestlerinizi büyütmeniz lazım. Yavaş yavaş öğreniyorum tabii. Dizinin birkaç parçasını seyrettik, bana "Gayet iyi" diyorlar. Ama onlar benim yüzüme karşı "Gayet kötü" demeyecekleri için, objektif olduklarına inanayım mı, inanmayayım mı bilmiyorum. Eğlenceli bir şey olacağı kesin de 'G.A.G.'daki karizmayı çizdirir miyiz, çizdirmez miyiz onu göreceğiz.
• Sizi bir şekilde tanıyan insanlar soğuk bir kadın olduğunuzu düşünüyorlar. Soğuk musunuz?
Bugünkü performansıma bakmayın, ben aslında daha sempatik bir insanım. Soğukluk görüntüsünün iki sebebi var. Birincisi benim göz yapımla ilgili. Çok sıcak bakmaya çalıştığımda da soğuk bakıyorum, donuk bir tipim. Bu, benim elimde olan bir şey değil. İkincisi de aslında çekingen bir yapım var. İnsanlarla hemen kaynaşamam. Yıllardır iş hayatında daha ciddi şeyler yapmış olmanın verdiği bir alışkanlık belki. Ama güler yüzlüyümdür aslında.
• Oysa 'G.A.G.'a yansıyan yüzünüz daha farklı, daha samimi, daha içten. Hangisi gerçek?
O benim, yakın arkadaşlarımla olduğum halime daha yakın, onların yanında daha laubaliyim. Çok daha soytarı oluyorum, kendimi yoruyorum. 'G.A.G.'daki tabii ki yüzde yüz ben değilim, ama yüzde doksan beş benim.
• Yakında bir de kitabınız çıkıyor galiba.
Evet, mart ayında. Her popüler kadın yazarın yayınevi olan Epsilon Yayınları'ndan çıkıyor. İsmi 'Gayet Ciddiyim'. 300 sayfalık bir kitap. Bölümlere ayırdık, bence çok da komik oldu. Tatiller, uzaylılar, ev hayatı, kadın-erkek ilişkileri gibi günlük hayatta şehirli bir insanın yaşadığı şeyleri bölümledik. Bu bölümlerde de, bu konularda yazılmış yazılar ve 'G.A.G.' metinleri var. Bir araya gelince bence çok eğlenceli bir şeyler çıktı. Sanıyorum insanları eğlendirecek bir kitap.
• Hiç mizah öyküleri yazmayı düşündünüz mü?
Şimdiye kadar hiç kurgulayarak yazmadım, ama olabilir. Bunu bana bir iki hafta önce yayınevi söyledi. Sanıyorum onlar metinleri almadan önce, daha light bir şeyler bekliyorlardı benden. Ama bir cevher görmüşler ki, "Mizah öyküleri, mizah romanları düşünmez misiniz?" dediler, ilk o zaman aklıma geldi. Galiba kendime o kadar güvenmiyorum.
• Oyunculukta iyi eleştiriler alırsanız, gazeteciliği bırakıp kariyerinize oyuncu olarak mı devam edeceksiniz?
Gazeteciliği hiçbir zaman bırakmam. Ama şu anda olduğu gibi formüller olabilir. Yazılarımı da yazarım, oyunculuk da yaparım. Zaten birbiriyle bağlantılı şeyler aslında. Belki iyi hikâye anlatınca insan, iyi bir oyuncu da olur, iyi yazı da yazar. Oyunculuk belki devam eder, belki bir daha hiç yapmayabilirim. Ya da çok bayılabilirim kendime, "Tamam artık, ben oyuncu oldum" da diyebilirim, bilmiyorum.
• Senaryo yazarlığı eğitimi aldığınıza göre, belki bir gün kendi yazdığınız bir oyunda oynarsınız...
Öyle bir hayalim var. Ama ben hayatımda hiçbir şeyi o kadar planlayarak, hedefe kilitlenerek falan yapmadım. Her şey tesadüf oldu benim hayatımda. Bütün okullar, bütün işler, bütün önemli dönemeçler. Hep ayağıma dolandı. İnsan o kadar plan yapmayınca, hem hayal kırıklığına uğramıyor hem de güzel sürprizler oluyor hayatta.
Erkin Koray

Annesi İstanbul Belediye Konservatuarı'nda Klasik Batı Müziği piyano öğretmeni olduğundan dolayı ilk enstrümanı piyano oldu. Hatta kendisine sorulduğu zaman:
- "Ben piyano çalmaya nasıl başlamış olduğumu bile bilmiyorum. Bu enstrümanı doğal olarak çalıyorum.Ben gitarcıyım!", der.
Alman Lisesi'nde okurken aynı zamanda konservatuara da devam etti. Gitara başlama tarihi 1956, ilk konser ise (piyanoyla) 29 Aralık 1957 Galatasaray Lisesi'ndedir. O konserdeki repertuarı veriyoruz:
1) Ain't That a Shame - Fats Domino
2) Whole Lotta Shakin' Goin' On - Jerry Lee Lewis
3) Hound Dog - Elvis Presley
4) I'm Walkin' - Fats Domino
5) Don't Be Cruel - Elvis Presley
Bu konser Erkin Koray'ın hayatının büyük bir dönüm noktasını teşkil etmiştir. O güne kadar Elektronik ve Atom Mühendisi olmak isteyen Erkin, belki kaderin cilvesi, belki de normal netice olarak, kendi tabiri ile "Elektronik Müzik Mühendisi" olur.
O konseri, tam bir ay sonra 25 Ocak 1958 de Eminönü Halkevi, 20 gün sonra Alman ve arkasından Avusturya Lisesi konserleri izler. Ve artık önüne geçilemeyen bir konserler zinciri birbirini takip eder. Gazeteler kendisinden "Rock'n'Roll Kralı" diye bahsediyorlardır artık...
1963 - 65 yılları arası askerlik yıllarıdır. Hava Kuvvetleri Caz orkestrası'nda Gitarist - Solist olarak görevini yapar. Söylediği şarkıların notalarını 14 kişilik orkestraya yazar. "Rock şarkılarını büyük orkestra ile söylemek çok şahane bir olaydı. Neredeyse askere tekrar gideceğim geliyor", diye bahseder o yıllardan...
Askerden sonra "olayı yerinde incelemek" amacıyla doğru Almanya'ya gider. O sırada Beatles'ın da oradan şöhret olmuş olduğu, müziğin kalbinin attığı yer sayılan Hamburg'daki Star Club'da alır soluğu... Her gün en az üç İngiliz grubu çalmaktadır Star Club'da... Onları yakından izler. Bir çoğuyla da tanışır. Amaç Türkiye'de yapılacak olan şeyin hakkını vermektir. Bu arada Hiccups adlı bir Alman Grubu'yla da sahneye çıkmayı ihmal etmez. Ki, daha sonra o grubun basçısı Bernhard Weber'i yanına alarak dönecek ve bu olay Türkiye'de Hard Rock döneminin başlangıcı olacaktır.
Diğer yandan ilk Elektro - Bağlamayı da Şemsi Yastıman'a tarifini vererek yaptırıp, o konuda da bir ilk olur. "Ben sazcı değilim. Saz çalanlara örnek olsun diye yaptım", der ama, sahnede kullanmayı da ihmal etmez.İki yıl sonra, askerden önce yaptığı "Bir Eylül Akşamı" adlı plak (kendi öyle diyor) sayılmazsa, ilk plağını dolduruyor: "Kızları Da Alın Askere - Aşk Oyunu". Onu "Anma Arkadaş, Sana Birşeyler Olmuş, Kendim Ettim Kendim Buldum" gibi 45'lik plaklar takibediyor. (Diskografi bölümünde, çıkmış olan plakların tam listesini bulabilirsiniz)
1971'de Fransa'ya gider, döndüğünde "Yağmur" piyasaya çıkar. 1974'te ise "Şaşkın, Fesuphanallah, Estarabim, Arap Saçı" ile bu sefer başka bir döneme imzasını atar. Sonra uzunca bir yurtdışı seyahati 1975 -1984 yılları arasına rastlar. 1983 yılında Kanada'da bir kız çocuğu sahibi olur. Bu onun dönüş sinyalidir. Çünkü: "Ben çocuğumu en az 18 yaşına kadar Türkiye'de büyütmek isterim", der.
Dönüşten sonra özel durumları yüzünden, "kızı ayağa kalkacak yaşa gelinceye kadar" bir aradan sonra, yine bir İLK'e adını yazdırır: İstanbul Beyoğlu'nda BİLSAK (Bilim, Sanat, Kültür Merkezi) nde ilk Rock Bar açılır.
"Bu da Elli'sinden sonraki ilk ...", diyor kendisi bu işe... Şimdi yüzlerce Rock Bar var Beyoğlu'nda... Orada eşine rastlanmayacak değişik bir formasyonla sahneye çıkar. Önünde klavye ve sırtında gitar...
Her babayiğidin harcı olmayacak bir gösteri yapıyor Erkin Koray sahnede...
HAKKINDA YAZILANLAR
Bir Erkin Koray Kitabı
Münir Tireli, Gökhan Aya
Ada Müzik Kitapları
..varlık yokluk derdini şu kafandan sil bırak densiz işleri de kendini bilgerin şöyle, bir derin nefes al.kaç nefes alacağın var ya, hiç belli değil .-Ömer Hayyam
xxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxxx
erkin koray'ın hayatı
Yazan: Önder Ergun
Doğu ile batının en "cilveli" buluşma noktalarından biri olan şehri İstanbul da, 1941 yılının 24 Haziran gününde dünyaya gözlerin açtı. Babası Enver, annesi Vecihe *Koray*'dı. Vecihe hanım; *Erkin*' i, İstanbul belediye Konservatuarında sanat hayatına başlamasının bir yıl sonrasında, otuz dört yaşında dünyaya getirdi. Piyanistliği *ilk* zamanlarda icracı olarak sürdürmekteydi. İstanbul şehir orkestrasındaki müzisyenliği dışında solo konserleri de olmuştur. Nedeni meçhul, bu tür çalışmalarını aza indirgedi ve
hayatını konservatuarda öğretmenlik yaparak devam ettirmeye karar verdi.
İşte bu vakitlerde 1943'te *Erkin*' in, Korkut adını verdikleri kardeşi dünyaya geldi. *Erkin*, beşinci yaşını bitirirken annesinden piyano dersleri almaya başlamıştır. Müzikle beraber büyüyen *Erkin*, Alman Lisesinde okumaya başladı. 1955/1956 yıllarında rock müzikle tanıştı. İki arkadaşıyla beraber rock şarkılarını kendi zevklerine göre çalmaya başlayan *Erkin **Koray* bir tanıdıkları sayesinde konser verme imkanı buldular. 1957'nin 29 Aralık günü Galatasaray Lisesinde *ilk* konserini verdi. Bu konser; hem *Erkin **Koray*' ın sahne hayatına start vermiş, hem de Türkiye' deki rock müziğinin miladını belirlemiştir. *Erkin **Koray*' ın Amerikalı bir asker sayesinde *ilk*elektro gitara sahip olması görüşleri arası ihtilaf olsa da "bir rock müzisyeni" olarak elektrikli gitara sahip *ilk* Türkiye Cumhuriyeti müzisyeni olduğunu söyleyebiliriz.
Mühendislik okumayı düşünen *Koray*, müzikle uğraşmaktan daha çok hoşlanıyor ve git gide okuyacağı okulla ilgili düşünceleri değişiyordu. Büyük bir ihtimalle bu yüzden ailesi ile girdiği tartışma sonucu on yedi yaşında evi terk etti. Birkaç konser daha veren *Koray*, 1958 senesinde yoğun iş teklifi almaya başladı.
*İlk* düzenli programına Moda Rainbow Otelinde çıkmaya başladı. Kısa süre sonra Cadde Bostan Gazinosuna transfer oldu. 1959 yılında 18 yaşındaki * Koray*, klüplerden aldığı cazip teklifleri daha iyi değerlendirmek amacı ile *"Erkin Koray Ve Ritimcileri" *adındaki *ilk* grubunu kurdu.*1962* yılında İstanbul, İzmir ve Ankara klüp çevrelerinde popüler bir hale gelmişti ve *
1962*'nin sonlarına doğru *ilk* plağı *"Bir Eylül Akşamı"* adı altında piyasaya çıktı. O dönemde kentli dinleyicinin hiç hoş gözle bakmadığı Türkçe sözlü şarkı formatıyla marjinal bir çalışma olarak karşımıza çıktı ve bu plak Türkiye'nin *ilk* ciddi rock plağı olarak tarihteki yerini almıştır.
1963'ün baharına doğru askere giden *Koray*, askerliğini 1965 yılının sonbaharında Hava Kuvvetleri Caz Orkestrasında gitarist olarak tamamladı. Kendi deyimiyle Avrupa ülkelerine "felsefe ziyafeti" için çıktı. *Koray*, Aralık 1965'deki dönüşünde karşılaştığı önemli bir durum ise Almanya günlerinden beri makas vurdurmamış olduğu saçlarıydı.
*Koray*, 1966 yılına gelindiğinde iki başarısız hamlede bulundu: Bunlardan biri; "Altın Mikrofon" yarışmasıydı, bir diğeri ise; *"Balla Balla"* adında çıkardığı ikinci plağı oldu. Tekrar klüp çalışmalarına dönen *Koray*, Ocak 1967'de *"Erkin Koray Dörtlüsü"* adındaki yeni grubunu kurdu. İstanbul Plak tarafından fark edilen *Koray* 1967 yılında çok tutulan 45'liği "Kızları da
Alın Askere" yi çıkarttı. Bu çıkışı 1967'de piyasaya sürdüğü "Anma Arkadaş" 45'liği ile devam ettirdi. 1968 yılında artık ülke çapında tanınan biri olmuştur.
1968'de tekrar Altın Mikrofon yarışmasına katıldı. *"Çiçek Dağı"* adlı türküyü düzenleyen "*Koray* dörtlüsü" bu yarışmada dördüncü oldu. Bir süre sonra bu grubu dağıtan *Koray* 1969'un yazında, *"YER ALTI DÖRTLÜSÜ" *adı altında yeni bir grup kurdu ve 1969 yılında bu grubuyla *ilk* plağını* "Aşka Dönüyorum" *adıyla çıkarttı. 1970 yılına yaklaştığında grup ikinci plağını
"Yine Yalnızım" gibi aranjman mantığıyla yaptı. Bir sonraki 45'liği ise "Nihansın Dideden" ile artık kimliğini oturtturmuştu. Bu yıllarda kısa zamanda sesini duyuran Orhan Gencebay ile tanıştı. Sentezleme girişimini benimseyen "Senden Ayrı" adlı 45'liğini, daha sonrada "Kıskanırım" adlı 45'liğini çıkarttı. Bu plakta, en çok ilgiyi plağın arka yüzündeki "ilahi Morluk" adlı parça gördü. *Koray* 1971'in Mayıs ayında dönemin ünlü müzik muhabir Arda Uskan ile Fransa'ya gitti.
Fransa'dan dönen *Koray*, *"Erkin Koray Süper Group" *adında yeni bir grup kurduğunu ilan etti. 1971'in Aralık ayında bu grup *ilk* plağını "Yağmur" olarak piyasaya sürdü. *Koray*, bu plakla arabesk tavrını sürdürüyordu. Arka yüzdeki *"aşka inanmıyorum"* parçası bir hayli ilgi görmüştür ve bu albüm 1972 yılının en çok satan 45'liklerinden biri olmuştur. 1972 yılının Şubat
ayında ise "Sen Yoksun Diye" adlı ikinci 45'liği çıkartmıştır. Plağın arka yüzünde dönemin en çok sevilen parçası *"Goca Dünya"* yer alıyordu. 1972 yılında *Erkin **Koray* Süper Group' un tarihe karıştığını açıkladı. Aynı müzikten hoşlanan bas gitaristçisi Özkan Uğur'u alarak *"TER"* adında yeni bir grup kurdu. Bir Orhan Gencebay bestesi olan *"Hor Görme Garibi"* ile grup 45'liğini dinleyicilere sundu, plağın arka yüzünde* "Züleyha" *adında nefis bir sentez parça kaydetmişlerdi.
TER topluluğu 1973'ün sonlarında sessizce dağıldı. Para sıkıntısı çeken *Erkin **Koray* Mayıs 1973'de "Mesafeler" adlı plağını çıkartmıştır ve bu plaktan üç ay sonra *"STOP! ERKİN KORAY"* adlı yeni grubunu kurmuştur.
1974 yılında çocukluk arkadaşı olan Müge ile evlenen *Koray*, *ilk* kez kendi başına çıkıyor ve istediklerini rahatça ortaya çıkartmak istiyordu. 1974'ün Mart ayında çıkarttığı "Şaşkın" 45'liği ile büyük bir yankı uyandırmıştır. Bu plak *Erkin*'in ikinci büyük çıkışı olmuştur. Elektro sazında mucidinin *Erkin **Koray* olduğuna dair yaygın bir kanaat var. 1974'de yapmak istediği bir çalışma ile çıkışı devam etti. *"Elektronik Türküler","Karlı Dağlar","Sır","Hele Yar".* Kısa bir kayıt molasında yaptıkları ilginç *"Korkulu Rüya*"nın ardından *"Fesupanallah*" ve "*Yalnızlar Rıhtımı*" plağın *ilk* yüzünü oluşturuyordu. Plağın arka yüzünde ise Ürgüplü
Refik Başaran'ın ünlü türküsü "Cemalim" yer alıyordu.
1975 senesinde arabesk tarzında çalışmaya yönelen *Koray*, *"Estarabim*" 45'liğiyle devam etti. 1975 hitleri arasına girdi. Avrupa seyahatine devam eden *Koray* 1976 yılının Mayıs ayında "Arap Saçı" adında bir 45'lik daha çıkarttı.
1976 Temmuzunda *Koray*, "*The Great Error*" adı altında bir grup kurdu. Kervan plakla mukavele imzalayan grup *ilk* 45'liğini Ekim 1976'da "Cümbür Cemaat" adıyla çıkardı. Avrupa turnesine giden grup tutunamadı. *Koray*, Haziran 1977'de *"Erkin Koray Tutkusu" *adı altında bir 45'lik daha çıkardı. Eski dostlarının yardımıyla çıkan bu albümde iki güzel parça, enerjisi ve gitar sololarıyla dikkat çekiyordu. İlki *"Allah Aşkına",* ikincisiise *"Varsın Ekmeğimde, Varsın Suyumda, Yalnız Sen Varsın Hasta Ruhumda".* Politik çatışmaların had safhaya ulaşması, can güvenliğinin tehlikede olması nedeni ve ailevi sebeplerden 1977'de eşinden boşandı ve Almanya'ya gitti. 12 Eylül darbesini yurt dışında öğrenen *Koray*, 1981'in sonlarına doğru ülkeye geri
döndü. Temmuz 1982'de *"Benden Sana"* adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünün tutulmamasıyla maddi sıkıntıya düşen *Koray*, Kanada'ya gitti. 1983'ün yazında tekrar ülkeye dönen *Koray*, yeni kaset çalışmalarına başladı. Kayıtları iyi bir stüdyoda yapmak için Almanya'ya giden *Koray*, orada beyin kanaması geçirmiştir. Köln'de tedavisi sürerken 1983 Aralığında yeni *albümü
* "illa ki" piyasaya çıkmıştır. Bu albümde dikkat çeken; *"Deli Kadın","Tek Başına"* gibi iki güzel parça vardı. 1984'de *Koray*, artık TRT ekranlarında görülmeye başladı. 1985'in sonbaharında *"Ceylan"* *albümü* ve*albümü*ayakta tutan *"Çöpçüler"* şarkısı vardı. Bu albümün tutulmasına rağmen korsan kasetçilerden dolayı para sıkıntısı çeken *Koray* H. C. Restaurant adında
bir pizzacıda çalışmaya başladı. 1986 yılının sonbaharında "Gaddar"ı piyasaya sürdü. 1990'lara yaklaşırken gençliğin belirli bir kısmı rock dinlemeye başlıyordu. 1989 yazında *Koray*, en enerjik çalışmalarından biri olan *"Hay Yam Yam*" adlı albümünü çıkarttı. Bu albümünde *"Hayat Katarı*"da *"Hay Yam Yam"* kadar ilgi görmüştür. 1990 yılında "Müzik beni bırakmadıkça,
benim müziği bırakmam söz konusu olamaz" diyen *Koray*, bu yılda manası üzerinde *"Tamam Artık*" adlı albümünü piyasaya sürdü. Bu albümde eski parçaları da bulunuyordu."Öyle Bir Geçer" ve yeni parçası "Hare Krisha" doğu felsefesinin derin etkisi altında kaldığını gösteriyordu. 1991 senesinde Gülhane Parkında verdiği ateşli konserle, genç dinleyicilerini büyülemişti.
Bu konser *"Tek Başına Konser"* adıyla albüm halinde piyasaya sürüldü. Bu arada 1980'lerin ortalarında söylenmeye başlanan *"Rockın Babası Erkin Koray", "Erkin Baba*" gibi tanımlamalar git gide çoğalıyordu. Bundan sonra dinlenmeye çekilen *Koray*, Haziran 1996'da tekrar döndü. *"Gün Ola Harman Ola"* adıyla bir albüm çıkardı, bu *albümü* kaset ve CD formatında piyasaya
sürüldü. *"Akrebin Gözleri","Öfke","Mezarlık Gülleri"* gibi sert rock parçalarının yanı sıra "*Melek misin?", "Mermer gibi*" hoş ve duygusal parçaları toplamıştı. Bu güzel albümün ardından 1998 yılında *"Devlerin Nefesi"* adlı albümünü çıkarttı. Bu *albümü* çıkartmayı düşünmeyen *Koray*'ın son *albümü* (şimdilik) olmuş oldu.
60 yıllık bir dev. Türkiye rock'ının tartışılmaz ismi *Erkin **Koray*, hala bar programlarına ve zaman zamanda konserlerine devam etmektedir.